Dehşet Saçan Vikingler
Milatta sonra 10. yüzyılda Kuzey Avrupa’nın kıyı şeritlerinde yaşayan orta çağ köylüsünün en büyük korkusu nedir? Soğuk ya da açlık mı yoksa ardı arkası kesilmeyen savaşlar, belki de vahşi hayvan saldırıları mı? Evet bunların hepsi kulağa çok korkunç geliyor. Muhtemelen bunların her biri 10. yüzyıl insanı için oldukça korkutucu şeyler. Ama onların en büyük korkusuna karşılık gelecek kadar dehşet verici olup olmadıkları kesin değildir.
Neredeyse orta çağ boyunca Kuzey Avrupa, çeşitli istilalar dolayısıyla yakılmış, yıkılmış ve tahrip edilmiştir. Yine de Manş denizi ve Atlantik kıyılarında yaşayan köylüler için en kötü görüntü birdenbire ufukta beliren ve beraberinde İskandinavya’nın en yıkıcı fırtınalarını taşıyan Viking gemileri olmuştur. Dehşet saçan acımasız Vikingleri düşününce hak vermemek elde değil. 10. Yüzyıldaki Viking imajı vahşi görünen dış görüntülerine ek olarak korku hikayelerinde yer alan motiflerle süslenmiş ve fazlasıyla ürkütücü bir şekle bürünmüştü. 12. yüzyıla dek Vikingler harap olmuş şehirlerin üzerinden yükselen siyah bulutları, caddeler boyunca uzanan kadın ve çocuk cesetlerini, tecavüzü, hırsızlığı, katliamı ve yağmayı çağrıştıran bir gerçekliğe dönüşmüşlerdir.
Normalde Viking imajı dönemin insanı için oldukça korkutucu görünürken bir de bu Vikinglerin kötü üne sahip olan bazı liderleri vardı. Bu Viking liderlerinin birçoğu aslında o dönemde dünya üzerinde karşılaşmak istenen son insanlardı. Onların yüzlerini görmenin ölümün yüzünü görmekten çok da farklı olmadığını düşünülürdü. Şimdi bu acımasız Viking liderlerini daha yakından tanıyalım.
1- Eric Bloodaxe
Eric Bloodaxe, Norveç kralı 1. Herald’ın en sevdiği oğluydu. Öyle ki Herald daha ölmeden onu kendi valisi olarak atamıştı. Bu durum diğer kardeşleri karşısında Eric’e olağanüstü bir güç sağlamıştı. Herald’ın ölümünün ardından Norveç ülke boyunca akan kan nehirleri tarafından kuşatılmaya başlandı. Farklı şehirlerde ortak kral olarak hüküm süren kardeşler teker teker ortadan kaldırıldı. Bu kanlı cinayetler Eric’in daha sonra “bloodaxe” yani kanlı balta unvanıyla anılmasına sebep olacaktı. Fakat çok geçmeden işler ters gitti. Kısa süreli bir hükümdarlık döneminin ardından Eric hayatta kalmayı başaran tek kardeşi tarafından tahtan indirildi. Kanlı balta, böylece ardından iç savaş, tahribat ve kanla yoğrulmuş bir Norveç bırakarak doğduğu toprakları terk etmek zorunda kaldı. Ancak bu onun için bir son değildi. Eric Bloodaxe zihnini ele geçirmiş olan öfke ve şiddeti denizin karşı kıyısına İngiltere’ye taşıyacaktı.
Viking sagaları ve Anglosakson kronikleri Eric Bloodaxe’ı bu dönemden sonra Northumbria kralı olarak resmeder. Ünlü Viking liderinin burada yürüttüğü faaliyetler baltasını kanla bilemeye devam ettiğini göstermektedir. Yasal varisleri ile girdiği savaşlar İngiltere’nin kuzeyini bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadelenin içine sürükleyecektir. Bunun sonucunda iki kere sürgüne gönderilecek ve sonunda kendi adamları tarafından ihanete uğrayarak suikaste kurban gidecektir.
2- Freydis Eriksdotter
Vikinglerin sadece erkekleri değil, aynı zamanda kadınları da korkulan figürler haline gelebiliyordu, Freydis ünlü Viking lideri kral Erik’in kızı Leif Erikson’un ise üvey kız kardeşiydi. Onlarla Amerika’ya yapılan keşif seferlerine katılmıştır. Freydis hamile olduğu dönemlerde karnı burnunda iken savaşan bir prenses olarak ün salmıştı.
Bunun yanı sıra bölgedeki diğer şeflerin varlığından rahatsızlık duyuyordu. Kocasını kandırarak bazı Viking şeflerinin yerleşim birimlerine saldırmasına sebep olduğu bu saldırılarda bazı şefler öldürülse de karıları ve çocukları hayatta kalmıştı. Saldırıyı gerçekleştiren adamlar onları öldürmeyi reddediyordu. Bunun üzerine Freydis, kendi işini kendi halletmeye karar verdi ve eline geçirdiği bir baltayla tek tek hepsini katletti. Bu davranışları Vikingler arasında da korkutucu bir öneme sahip olmasına neden oldu
3- Sweyn Çatalsakal
Bazı Vikingler daha kariyerinin başlangıcında iken çok fazla kan dökmek zorunda kalıyordu. Sweyn Çatalsakal da bunlardan biriydi. Seneler süren iç savaşın ardından babasını öldürmüş ve Danimarka tahtını ele geçirmişti. Ancak bir Vikingi gerçek bir Viking yapan şey gücünü Kuzey Denizi’nin ve Manş’ın ötesinde Britanya’ya da ve Fransa’da göstermesiydi. Bu nedenle Çatalsakal, 982 yılında denizi aştı ve İngiltere’ye ulaştı. Burada yapılan katliamlar çok geçmeden kötü üne sahip bir Viking liderine dönüşmesine sebep oldu. 1000 yılında geri döndü ve Norveç’i ele geçirerek burayı müttefikleri arasında paylaştırdı. Bu esnada İngiltere kralının emriyle İngiltere’de bulunan birçok Viking kılıçtan geçirildi. Daha sonra tarihçiler bugüne St. Brice günü katliamı adını vereceklerdi.
Çatalsakal gelen haberlerle dehşete kapıldı. Bu dehşet çok geçmeden salt öfke ve şiddete dönüşecekti. Onun önderliğindeki Vikingler ve İngiltere’ye yelken açtılar. Vikingler geri kalan hayatlarını İngiltere’yi yerle bir etmekle geçirdiler.
4- Harald Hardrada
Herald ilk savaşına daha 15 yaşındayken katılmış, bu savaşta Norveç kralı olan ağabeyini desteklemişti. Ancak onun bulunduğu taraf savaşı kaybetti. Bu nedenle Herald doğduğu toprakları terk etmek zorunda kaldı. Seneler süren yolculuklar ve maceralar, o Bizans imparatorluğunun merkezi olan Konstantinopolis’e getirdi. Kişisel hırsları, kıvrak zekâsı ve korkusuz bir savaşçı olması sebebiyle kısa sürede imparatorun özel korumaları olan Vareg muhafızlarının liderliğine yükseldi. Sürgünde geçen 15 yılın ardından olgun bir adama dönüşen Harald, 1046 yılında Norveç’e geri döndü ve bu kez akıllıca girişimlerde bulunarak tahtı ele geçirmeyi başardı. Sert Hükümdar anlamına gelen Hardrada ünvanı acımasız bir şekilde Norveç’i yönettiği bu yıllarda alınmıştı. Fakat her Harald’ın arzusu Norveç’in çok ötesindeydi. Diğer pek çok Viking gibi o da İngiltere tahtını istiyordu ve çok geçmeden bu arzusunu eyleme dökebilecekti. İngiltere kralı Edward’ın ölümü ona İngiltere tahtında hak talep edilmesi için fırsat verdi. Ağzına kadar adamla dolu 300 gemiyle kuzey İngiltere’ye ayak bastı. Ancak burada işler Harald’ın arzuladığı gibi gitmeyecekti. Standord köprüsü o ve arkadaşları için soğuk bir mezara dönüşecekti.
5- Bjorn Ironside
Birçok Vikingin namı Britanya ve Kuzey Avrupa boyunca yayılmıştı. Ancak efsanevi Viking lideri Ragnar Lodbrok’un oğullarından Bjorn daha güneye yelken açmaya cesaret eden ilk Viking liderlerinden biriydi. Onun elde ettiği şöhret neredeyse tüm Akdeniz dünyası boyunca yayılmıştı. Bjorn ve beraberindeki Vikingler alışılagelmişin dışında hareket ederek gemilerinin yönünü güneye çevirmişlerdi. Viking saldırılarını, İspanya’dan İtalya’ya ve hatta Kuzey Afrika’ya uzanan geniş bir sahaya yaymışlardır.
Yürüttükleri aktiviteler genellikle ani baskınlar yoluyla ganimet elde etmeye yönelik olsa da bazı Vikinglerin ticaret yaptığı da görülmekteydi. Bu nedenle Bjorn’un ünü diğer Vikinglerden çok daha fazlaydı. Avrupa’nın güney sahilleri Vikinglerin getirdikleri yıkım ve tahribatla onun sayesinde tanışmıştı. Acımasız ve korkusuz bir liderdi.
Bunun yanı sıra oldukça bir zekaya sahipti. İtalya’da kılıç sallamadan ele geçirdiği şehirler Viking sagalarının en güzel bölümlerini oluşturmaktadır. Normanların tarihini yazan Orderic Vitalis dahi eserlerinde onun bu fetihlerine yer vermeyi ihmal etmemiştir. Bunlar Vikingler arasında zekanın nedenle takdir edildiğini göstermesi bakımından dikkate değer ayrıntılardır.
6- Gunnar Hammundarson
Vikingler cesaretleri ve savaş alanındaki becerileri sayesinde korkulan figürler haline geliyorlardı. İçlerinden birçoğu için savaşın en şiddetli olduğu anlarda dahil birkaç Anglosakson ya da Frank askerini alt etmek çok da şaşılacak bir yetenek değil. Ancak bazı Viking savaşçıları Vikingler arasında dahi savaşçı özellikleriyle ön plana çıkmayı başarabiliyorlardı.
Viking destanlarında adı geçen Gunnar savaşçılardan biriydi. Destan iki eliyle de eşit derecede savaşa bilen vahşi bir savaşçı olarak betimler. Bu kadar hırslıdır ki, karşıdan bakınca aynı anda 3 kılıç savuruyor gibi görünür. Düşmanları bir darbe indirene kadar o çoktan üç darbeyi en can alıcı noktaya vurmuş olur. Destanda anlatılanlar bununla da sınırlı kalmaz. Bunların efsanevi özellikleri mitolojik kahramanlarla yarışacak noktaya varır ok kullanmakta üstüne yoktur ve zırhıyla bile kendi boyunu aşabilecek kadar saklayabilir, ancak tüm bunlara rağmen fazlasıyla erdemli bir yapıya sahiptir. Savaşmayı sevmez, uzlaşmak ve arabulmak her koşulda birinci tercihidir. Tüm bu özellikler göz önünde bulundurulduğunda destanın bunları insanüstü bir varlık olarak resmettiği açıktır. Bu noktada onun bu özelliklerin ne kadarının hayal ürünü ne kadarının ise gerçek olduğunu anlamak kolay değildir.
7- Kızıl Erik
Vikinglerin birçoğu için öldürmek zorunluluktu. Kızıl Erik için ise bu bir alışkanlık haline gelmişti. İşlediği ilk cinayet Norveç’ten kovulmasına sebep ol. Bir sonrakinde ise iskandinavya dan sürüldü. Bundan sonraki durağı İzlanda’ydı ancak o anlaşılması kolay bir adam değildi. Sinirli yapısı en ufak bir tartışmanın ölümcül bir kavgaya dönüşmesine neden olabiliyordu. Öldürme konusundaki yetenekleri ise her kavgadan galip olarak ayrılmasını sağlıyordu. Çok geçmeden İzlanda’da da birkaç cinayet işlemişti. Sonunda burada barınamaz olacağını anlayınca adamlarını da yanına alarak denize açıldı.
Bu girişim onu azılı bir katilden olağanüstü başarılara imza atan kâşife çevirecekti. Kendinden önceki birçok kişinin yaptığı gibi İngiltere veya Fransa’ya yelken açmamış, daha batıya bir Viking in daha önce kazara sürüklendiğini iddia ettiği bilinmez topraklara yönelmişti. Bu yolculuk onu sonunda 982 yılında vahşi doğayla iç içe geçmiş olan yeni bir kara parçasına ulaştırdı. Bu kara parçası Grönland’dı. Erik sürgünde kaldığı 3 yıl boyunca bu yeni dünyanın güney ve batı kıyılarını keşfetti. Yamaçlar ve uçurumlar boyunca uzanan ormanlar buraya Greenland yani yeşil diyar adını vermesi için ona ilham kaynağı olmuştu. Sürgün yıllarının ardından geri döndü. Gittiği her yerde hikayesini anlattı. Adamlar topladı ve yeniden denize açıldı. Greenland’da giderken yanlışlıkla Orta Amerika’ya dek uzanan keşif yolculukları yaptı. Ancak buraya yerleşecek olan ilk kişi o değil. Onun oğlu Leif Erikson olacaktı.
Kızıl Erik’in onu bir kâşife dönüştüren bu olağanüstü hikâye boyunca çizdiği imaj dokuzuncu ve 11. yüzyıl. Oralarda yaşayan tipik Viking arzularına karşılık gelir. Erik Vikingler arasında kendini kanıtlaması gerektiğini bilmektedir. Hırslıdır, öylesine hırslıdır ki bu yüzden adam bile öldürebilir. Ayrıca bilinmeyene karşı derin bir tutku duyar. Bu tutku onu nihayetinde Grönland’a ve ötesine Amerika’ya kadar götürür, başardıkları hırslarını dizginleyen bir ortaçağ insanı için fazlasıyla tatmin edicidir.
8- Ragnar Lothbrok
Günümüz popüler kültürü sayesinde Ragnar Lothbrok günümüzde oldukça tanınan bir Viking haline gelmiş durumda ancak bu Ragnar için yeni bir şey değildir. Hayatını anlatan Viking sagaları, onun yaşadığı dönemde de benzer bir şekilde oldukça popüler olduğunu gösteriyor. Tabii onun yaşadığı dönemde bu popülerliği elde etmek kolay değildi. Ragnar’ın hayatı bitmek tükenmek bilmeyen mücadelelerle geçmişti. İzlanda’nın geleneksel Nors şiirleri ve Danimarka kaynakları ona dair efsanevi anlatımlarla, Anglosakson kronikleri Frank ve irlanda kayıtları ise onun acımasızlığı etrafında şekillenmiş dehşet hikayeleriyle doludur.
Buna rağmen kaynaklardan faydalanarak gerçek bir Ragnar profili elde etmek kolay değildir. Tarihçilerin bir kısmı onun birden fazla tarihi karaktere karşılık geldiğini düşünmektedir. Bu nedenle tarihi kaynaklarda basitçe betimlenmiş bir Ragnar’a ulaşmak mümkün görünmemektedir. Yine de var olan sınırlı bilgiler ışığında Ragnar in Danimarka ve İsveç kralı olduğu, hayatının büyük bir kısmını Fransa ve İngiltere’ye yaptığı deniz seferleriyle geçirdiği makul derecede kabul edilebilirdir.
9- Egill Skallagrimsson
Vikingler için öldürmek genellikle ergenlik dönemlerinde başlayan bir aktiviteydi. 15 yaşına ulaşmış, bir Viking’in birkaç baskın ve yağmaya katılmış olması oldukça muhtemeldir. Bu baskınlarda engin denizlerde yön bulmayı, binlerce kilometre uzunluğundaki nehirlerde ilerlemeyi, saldırmak için doğru lokasyonu seçmeyi ve hangi koşulda olursa olsun acımasız bir şekilde öldürmeyi öğrenirlerdi.
Egill için bu kariyer oldukça erken bir yaşta başlamıştı. İlk şiirini 4 yaşında yazmış ilk cinayetini ise 7 yaşında işlemişti. Bunlar onun karakterinin belirleyici yönleri haline geldi. Yaşadığı sürece yazmaya ve öldürmeye devam etti. Egill’e dair bilgilerimizin büyük bir çoğunluğu baş kahramanı olduğu Egill Destanı’ndan gelmektedir.
Tıpkı çağdaşı olan diğer Vikingler gibi onun hayatında oldukça bulanık bir görüntü çizmektedir. Bu noktada Egill’in yaptıklarının ne kadarının gerçek ne kadarının ise hayal ürünü olduğunu ayırt etmek kolay değildir. Yine de onun tarafından yazılan şiirler en azından gerçek bir tarihi karakter olduğunu açıkça göstermektedir.
Egill İzlanda’da yer alan bir Norveç yerleşkesinde doğmuştu. Babası Norveç kralıyla düşmanlık ettiği için buraya sürülmüş Grimr adındaki çirkin bir adamdı. Egill’de tıpkı babasına benziyordu. Vücudunun bazı bölgelerinde bir çeşit kemik hastalığına sahipti. Bu yüzden bacakları olması gerekenden daha eğri görünüyordu. Bugün bu rahatsızlık sağlık dünyasında paget hastalığı olarak adlandırılmaktadır. Genetik faktörlere bağlı olarak ortaya çıkan bu hastalık, kişinin korkunç görünmesine ve agresif tutumlar sergilemesine neden olmaktadır. Her ne kadar günümüz dünyasında bu özellikler sosyal çevre açısından pek elverişli olmasa da Viking çağında yaşayan bir İzlandalı için oldukça kullanışlıydı.
10- Ivar Ragnarson
Yanındakilerin yardımı olmadan yürümekten dahi aciz olan bir adamın dünya tarihinin en korkulan liderlerinden birine dönüşeceğini tahmin etmek zordur. Ya da onun İngiltere’yi istila eden büyük Viking ordusuna komuta edecek yeterliliğe sahip olduğuna ikna olmak zordur. Ivar doğuştan engelliydi, vücudu öylesine kırılgan bir yapıya sahipti ki savaş alanında özel bir kıyafet ve kalkan giymek zorunda kalıyordu. Viking geleneklerine göre doğumdan sonra öldürülmesi gerekiyordu. Ancak soylu birinin oğlu olması ona hayatta tutmuştu.
Ivar Ragnar hakkında sahip olduğumuz bilgiler ya istila ettiği İngilizlerden ya da onu ölümüne seven Vikinglerden geliyor. Ingiliz kaynaklarında Ivar cehennemden gönderilmiş pagan bir şeytan olarak geçiyor. Viking kaynaklarında ise olağanüstü güçlere sahip yaşayan bir tanrı olarak anlatılıyor. Viking efsaneleri, Ivar’ı kemiklerinin olması gereken yerlerde sadece kıkırdak vardı şeklinde tarif ediyor. Bunun yanında onu betimleyen sagalarda Ivar, uzun boylu, yakışıklı ve zeki bir adam olarak karşımıza çıkar.
Kemiksiz olarak doğduğu düşünüldüğünde Ivar’ın hayatta kalması oldukça zor. Bu sebeple Ivar hakkındaki tarihi kayıtların abartıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Fakat modern tarihçilerin hayvanın neden kemiksiz olarak ayrıldığına dair son derece ilginç bazı teorileri vardır, çoğu tarihçi Ivar’ın cam kemik hastalığına sahip olabileceğini düşünüyor. Bu hastalığa sahipkişilerin kemikleri cam gibi ince oluyor ve çok kolay kırılıyor. Ivar’ı acımasız bir Viking’e dönüştüren olaylar dizisi Northumbria da öldürülen babası Ragnar in intikamını almak amacıyla İngiltere’yi istila etmesiyle başlamıştır.
Ivar Ragnarson’u anlatan yazısında İngiliz yazar Simon Durham şu satırları kaleme almıştır; ordu orada burada savaştı. Ivar gittiği her yeri bir kan gölüne çevirdi. Ulaşabildiği her yerde kiliseleri ve manastırları kılıç ve ateşle yakıp kül etti. Bir yerden ayrıldıklarında arkalarında sadece çatısız ve yıkık duvarlar bırakıyorlardı. En zorlu hedef Marcia’ydı. O dönemde Marcia İngiltere’nin en güçlü ve en büyük krallığıydı. Büyük Viking ordusu Nothingam şehri yakınlarında karargâh kurdu ve saldırıya geçmeden önce bir yıl kadar burada bekledi. Ancak sonunda şehrin surlarını yıktı ve içindeki herkesi kılıçtan geçirdi. Marcia’nın egemenliği altına girmesinden sonra İngiltere’nin geri kalanı Viking ordusuna karşı birleşti ve Ivar ordusunun üzerine yürür. Ivar Batı Anglia kralı Edward’ı çok feci bir şekilde öldürecekti ki, Hristiyanlar daha sonra onu aziz ilan ederek onurlandıracaklardı. Ivar adlı sopalarla dövmüş demir zincirlerle bağlanmıştı. Sonra onu bir ağaca asmış ve vücudunda görünür bir yer kalmayana kadar ok yağmuruna tutmuştu. Ivar’ın işi bittiğinde Edward bir insandan çok kirpiye benziyordu. Orada bir süre yatıp ölmesini bekledi. Daha sonra kafasını kesti ve çalıların içine fırlattı.
Milattan sonra 870 yılına gelindiğinde Ivar Ragnarson Dublin’e kadar tüm Britanyayı egemenliği altına almıştı. Ancak 873 yılında 1 anda ortada hiçbir sebep yokken. Ölümü için yapılabilecek en mantıklı açıklama kemiklerinin bu kadar güçsüz olmasına sebep olan hastalığın ölümüne de sebep olduğuydu. Bu konu hakkında elimizdeki tek bilgi İrlanda yolu isimli kaynakta geçen şu cümle, Norveç kralı ani ve gizli bir hastalık yüzünden öldü. Ölümle tanrı oldukça memnun oldu.
Avrupa’nın Viking istilaları altında yüzyıllar boyunca bir vahşet alanına dönmesine olanak sağlayan koşulların büyük bir kısmı, Vikinglerin ana vatanı olan İskandinavya’da ortaya çıkmıştı. Bugün tarihçiler batı avrupa’ya 3 asır boyunca 1 ateş çemberine çeviren viking çağının kökenlerinin. Iskandinav aristokrat sınıfı arasında gelişen 1 gelenek sonucu ortaya çıktığını düşünmektedir. Bu gelenek sınıf içerisinde belli erişkinliğe ulaşan bazı gençlerin tarihini iskandinavya dışında araması için sürgüne gönderilmesinden ibaretti. Fakat zaman içerisinde bunların sayısı oldukça arttı. Yanlarında mutlaka kendilerini ispatlamak isteyen başka gençler de bulunuyor ve çoğunlukla sayıları birkaç gemiyi dolduracak kadar kalabalık oluyordu, işte bu gruplar. Dokuzuncu ve 10 ikinci yüzyıllar arasında kuzey avrupa’yı birbirine katan baskı unsuru vardı. Hıristiyanlar için vikinglerin yaptıkları katliamlar. Öylesine akıl almaz bugünün ulaşmıştı ki kendilerini işleyecek günah dahi kalmadığını düşünüyorlardı. Onlar hakkında korku dolu satırlar kaleme alıyorlardı. Günü yaşadıkları şehrin duvarları ardında aniden vikinglerin belirleyeceği korkusuyla geçiriyor. Gece çöktüğünde ise vikingler tarafından istila edilmiş kabuslar ile uykularından oluyorlardı. Vikingler, günümüzde bizlere tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuş eski 1 efsane gibi gelmektedir. Buna rağmen ortaçağ insanı için oldukça gerçek 1 olgu uydular bu olgu zihinlerinde derin 1 korkuya karşılık geliyordu. Çünkü 1 ortaçağ insanının zihni mutlaka daha önce karşılaştığı 1 viking tarafından sergilenmiş vahşet performansıyla ze. Kirlenmiş bulunuyordu ve bu zehir ömrünün sonuna dek onun anılarında yaşıyordu.